NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
الْقَعْنَبِيُّ
عَنْ مَالِكٍ عَنْ
ابْنِ
شِهَابٍ عَنْ
الْأَعْرَجِ
عَنْ أَبِي
هُرَيْرَةَ
أَنَّهُ
كَانَ
يَقُولُ شَرُّ
الطَّعَامِ
طَعَامُ
الْوَلِيمَةِ
يُدْعَى
لَهَا
الْأَغْنِيَاءُ
وَيُتْرَكُ الْمَسَاكِينُ
وَمَنْ لَمْ
يَأْتِ
الدَّعْوَةَ
فَقَدْ عَصَى
اللَّهَ
وَرَسُولَهُ
el-A'rac'dan rivayet olunduğuna
göre; Ebû Hureyre (r.a) şöyle dermiş:
Yemeğin en kötüsü
(kendisine) zenginlerin çağrılıp da, fakirlerin çağrılmadığı davet yemeğidir.
Davete gelmeyen kimse muhakkak ki Allah'a ve Rasûlüne karşı gelmiştir.
İzah:
Velîme: Nikâh, sünnet
gibi mutlu bir olaydan dolayı verilen ziyafettir.Fakat bu kelime daha ziyade
duğun yemeği anlamında kullanılmakta meşhur olmuştur.
Ayrıca davet kelimesi
de "ziyafet vermek" anlamında kullanılır.
Mevzumuzu teşkil eden
bu babdaki hadislerde ifade buyurulan meseleleri şu şekilde sıralayabiliriz:
1- Bir müslüman bir
ziyafete çağırıldığı zaman hemen davete icabet ederek o ziyafete gitmeli,
oruçlu değilse verilen yemekten yemeli, oruçlu ise yemekten yemeyip yemek
veren kişinin hane halkına dua etmekle yetinmelidir.
2- Çağrılan ziyafete
icabet etme hususunda verilen yemeğin düğün yemeği olmasıyla akîka yemeği, ya
da benzeri bir yemek olması arasında bir fark yoktur.
3- Davete uymayan kimse
Allah'a ve Rasûlüne karşı gelmiş olur.
4- Davetsiz olarak bir ziyafete
giden kimse çağrılanların arasına gizlenerek gelmesi cihetiyle hırsızlara
benzediği gibi, karnını doyurduktan sonra gizlenme ihtiyacı duymaksızın çıkıp
gitmesi cihetiyle de başkalarının malını gözler önünde zorbalıkla gasb ve talan
eden çapulculara benzetilmiştir.
5- Ziyafetlerde verilen
yemeklerin en kötüsü sadece zenginlerin çağırılıp da fakirlerin çağrılmadığı
yemektir. Davete icabet esas itibariyle bütün davetlere şümûlu olan dinî bir
vecibe ve içtimaî bir vazifedir.
Davet edilen
ziyafetlere gitmenin hükmü konusunda merhum Ahmed Davudoğlu şöyle demektedir:
"Davete icabet
Sâri'"hazretlerinin emridir. Ancak bu emrin vücub mu yoksa nedb mi ifade
ettiği ulema arasında ihtilaflıdır. Nevevî'nin beyanına göre Şâfiîler'den bu
hususta üç kavi rivayet olunmuştur. Bunların esah olanına göre, davete icabet
etmek farzdır. Yalnız bazı özürler dolayısıyla bu farz sakıt olur. İkinci kavle
göre davete icabet etmek farz-ı kifâye, üçüncü kavle göre ise menduptur. Bu
hüküm düğün davetine mahsustur. Sair davetler hususunda dahi Şâfiîler'den iki
kavil rivayet olunmuştur. Birinci kavle göre, bütün davetler düğün daveti
hükmündedir. Yani hepsine icabet va-cibtir. İkinci kavle göre sair davetlere
icabet menduptur.
Kadı Iyaz, düğün
davetine icabetin bütün ulemaya göre vacib olduğunu söylemiş, sair davetler
hakkında ihtilâf edildiğini; İmam Mâlik ile cumhuru ulemaya göre onlara
icabetin vacib olmadığını bildirmiştir.
Zahirîler her nevi
davete icabetin vacib olduğuna kaildirler.
Hanefî imamları,
"Bir kimsenin velîme davetine icabet etmesi gerekir. Gitmezse günahkâr
olur. Şayet oruçlu bulunursa davete gider ve dua eder, oruçsuz olursa yemek de
yer" demişlerdir. Mamafih onlara göre düğün davetine icabet vacib değil,
sünnettir.
Nevevî'nin beyanına
göre, davete icabeti ıskat eden Özürler; yemeğin şüpheli olması, yalnız
zenginlere tahsis edilmesi, davet yerinde huzurundan eziyet duyulacak bir
kimsenin bulunması, şerrinden korkulduğu veya makamına tamaan davet edilmesi,
içki, çalgı vesaire gibi münkerâtın bulunması gibi şeylerdir. Bu takdirde davet
sahibinden özür dilemek caizdir.”[Davudoğlu, A. Sahih-i Müslim Tercemesi ve
Şerhi, VII, 308-309.]
Hanefî ulemasından
Bedrüddin el-Aynî, bu hususta şöyle diyor:
"Hanefî mezhebine
göre, davete İcabet sünnettir. Bu hususta verilen yemeğin düğün yemeği
olmasıyla bir başka yemek olması arasında fark yoktur. Bu görüş İmam Ahmed
(r.a) ile İmam Mâlik'den de rivayet olunmuştur. İmam Şafiî (r.a)'ye göre ise,
düğün yemeği davetine icabet etmek farz, onun dışındaki yemek davetlerine
icabet etmekse müstehabtır.[Aynî, el-Binâye, IX, 202.]
Binaenaleyh, düğüne
davet edilen bir kimsenin bu davete uyması gerekir. Eğer düğüne gitmezse
günahkâr olur. Düğün sahibinin izni olmadan düğün yemeklerinden bir şey alınıp
götürülemez ve isteyene de verilemez.
Bir düğüne davet
edilen, orada oyun, eğlence olduğunu biliyorsa gitmez. Haberi olmadan gidip
orada bir oyun ile karşılaşmışsa gücü yettiğinde bu oyunlara mani olur. Gücü
yetmiyorsa ve oyun da sofraya karşı yapılıyorsa sofraya oturmaz. Davet edilen
bu kimse; kendisine uyulan, ilerde gelen bir kimse ise, oyun sofra yanında
olmasa bile o sofraya oturmaz. Böyle birisi değilse bu durumda oturmasında bir
mahzur yoktur.
Yemeğe davet edilen kimsenin
oruçlu olması halinde, eğer tutmakta olduğu oruç farz ve vacib oruçlardan biri
ise orucunu bozmaz. 3737 numaralı hadis-i şerifte açıklandığı gibi ev halkına
dua etmekle yetinir.
Fakat tuttuğu oruç
nafile oruçlardansa, onu bozarak yemekten yiyebilir. Bu hususta Ö. Nasuhi
Bilmen efendi şöyle diyor:
"Ziyafet vermek
veya ziyafete davet olunmak nafile oruçları açmak hususunda bir özür
sayılabilir. Binaenaleyh bilâhare kaza edeceğinden emin olan kimse vereceği
veya çağırıldığı bir ziyafetten dolayı nafile olarak tutmuş olduğu orucunu
bozabilir. Çünkü orucuna devam ettiği takdirde bir müslüman kardeşini
gücendirmesi melhuzdur.
Bir kavle göre, nafile
oruç ziyafet için zevalden evvel açılabilirse de zevalden sonra açılamaz.
Meğer ki bu orucun açılmaması ananın veya babanın hukukuna riayetsizliği
müstelzim olsun. O zaman açılabilir."[Ö.N. Bilmen, Büyük İslâm İlmihali,
302.]